
Bir dahinin yalnız dünyası
- Sabah 5’te kalkıyor. Bazen bir havaalanının tuvaletinde traş oluyor, yüzünü kolonyalı mendille siliyor, uçakta kahvaltı yapıyor. 2006’da bu tempo ile 130 konseri var. Bu, 3 günde bir konser vermek, her gün bir başka ülkede, bambaşka bir otelde gecelemek, dostlarını, ailesini, kızını, köpeklerini görememek, hiçbir yere yerleşememek demek.
Hepsinin ötesinde kesif bir yalnızlık demek…1988 yılı.
Fazıl Say Düsseldorf’ta 18 yaşında bir piyano öğrencisi…
Bir gün Köln’de Türklerin bir toplantısına davet ediliyor. Arif Sağ çalacak. Ondan önce salonu oyalayacak bir piyano dinletisi planlanıyor.
Flüt çalan arkadaşıyla “Harçlığı çıkarırız” düşüncesiyle gidiyorlar.
“Kahrolsun faşizm” sloganlarıyla karşılanıyorlar. Piyano resitali dinleyecek bir kitleye benzemiyor salondakiler… Fazıl ve arkadaşı çalarken nota sayfalarını çevirmekle hiç ilgisiz biri görevlendiriliyor.
Fazıl:
“Ben kafamı öne eğince şu sayfayı çevireceksin” diyor.
Piyanonun başına geçiyor. Başıyla flütçü arkadaşına “Başlayalım” işareti yapıyor. İşareti gören görevli daha ilk nota basılmadan sayfayı çeviriveriyor.
Fazıl ne olduğunu anlamadan flütçü arkadaşı “phfffff….” sesiyle kahkahasını püskürüyor, flütün içine doğru… Flüt, tükürükle doluyor.
Flütçü elde mendil flütünü temizliyor. Konser berbat oluyor. Senkron tutturamıyorlar. Salon gülüyor. Parça bitmeden konseri kesiyorlar.
Organizatör sahneye geliyor:
“Genç arkadaşlarımız iyi niyetle ellerinden geleni yaptılar. Bu seferlik olmadı. İlerde onları Türkiye’nin medarı iftiharı olarak alkışlayacağız” diyor.
Bunun bir kehanet olduğunu kimseler bilmiyor o zaman….
Fazıl Say dışında…
Özenilen hayat
Geçen hafta İsrail turnesinde, tatlı tatlı ısıtan bir Kudüs güneşi altında yemekte anlattı bu gençlik öyküsünü Fazıl…
20 yılda organizatörün kehaneti gerçekleşti ve o gençlerden biri Türkiye’nin gurur kaynağı oldu. Ancak Fazıl hala 18 yaşında harçlığını çıkarmak için piyano çalan o muzip çocuk havasında…
Üzerinde çizgili tişörtü, bacağında bol cepli eski kotuyla dünya turnesine değil de yaz kampına gelmiş gibi…
Dışardan bakınca herkesin hayalini kurduğu işi yapıyor:
Her gün başka bir kentte açıyor gözünü… Öğle yemeğini Capetown’da yiyor, ertesi gün Tokyo’da kahvaltı ediyor. Yeni insanlar, yeni dünyalar tanıyor her gün…
Gönüllü köle
Acaba…?
Bu güzel tabloyu bir de Fazıl’dan dinleyelim:
“Uçak yolculuklarını aklıma bile getirmek istemiyorum artık… Bu sıkıntıya katlanmak zorunda olduğumu biliyorum, o kadar! Yılda belki yüz yolculuk, belki daha fazla… Bulutları bile görmüyorum ki somurtmayı öğreteyim. Zincire vurulmuş gibiyim. Kitap bile okumak gelmiyor içimden… Kimi zaman düşler kuruyorum, kimi zaman konçertoları evirip çeviriyorum kafamda… Ama bunları çaresizlikten yaptığımı biliyorum hep… Zorla güzellik mi olur? Düşlerin de tadı kaçıyor, konçertoların da…” (“Uçak Notları”, Müzik Ansiklopedisi Y., 1999)Korkunç program
Bu bedbinliğin nedenini programından anlamak mümkün:
2 Mart’ta İsviçre’deymiş Fazıl…
5 Mart’ta İsrail’e gelmiş. Burada 15 günde 13 konser verecek.
25 Mart’tan 6 Nisan’a kadar Avrupa turnesini yapacak.
9 Nisan’da Amerika turnesi başlayacak.
15-23 arası Türkiye konserleri var.
28-29 Nisan İtalya…
2 Mayıs Güney Afrika…
7 Mayıs Avrupa turnesi…
Her gece, bir “dünya starı”nı izlemeye gelmiş ortalama 2 bin seyirciye en iyi olduğunu kanıtlamak zorundasın.
Ne stres…!Yalnızlık
Son 12 yıldır hep böyle, sırt çantasıyla yaşıyor.
Sabah 5’te kalkıyor, bazen bir havaalanı tuvaletinde tıraş oluyor, yüzünü kolonyalı mendille siliyor, uçakta kahvaltı yapıyor.
2006’da bu tempo ile 130 konseri var. Bu, 3 günde bir konser vermek, her gün bir başka ülkede, bambaşka otellerde gecelemek, dostlarını, ailesini, kızını, köpeklerini görememek, hiçbir yere yerleşememek, hepsinin ötesinde yalnız kalmak demek…
Zaten pek az akrabası ve arkadaşı olan bir tek çocuk için bu tempoda bir evi, bir düzeni, bir aileyi, bir ilişkiyi sürdürmek mümkün mü?Piyano: Hem dost, hem düşman
Nitekim geçen yıl, eşinden boşanmak zorunda kaldı Fazıl… Kızı Kumru’yu İsviçre konserine götürdüğünde görebildi.
İlk kez geçen yaz bir konseri iptal edip Patara’ya tatile gidebildi.
Ne çelişki:
Ona her şeyi, tatmini, şöhreti, parayı, bu hayatı kazandıran müzik, bunların hepsini teker teker geri almış adeta…
Çünkü oradan oraya koşturarak konser verirken ne tatmin olmanın imkanı var ne şöhretin tadını çıkarmanın ne para harcamanın…
- Sabah 5’te kalkıyor. Bazen bir havaalanının tuvaletinde traş oluyor, yüzünü kolonyalı mendille siliyor, uçakta kahvaltı yapıyor. 2006’da bu tempo ile 130 konseri var. Bu, 3 günde bir konser vermek, her gün bir başka ülkede, bambaşka bir otelde gecelemek, dostlarını, ailesini, kızını, köpeklerini görememek, hiçbir yere yerleşememek demek.
Hepsinin ötesinde kesif bir yalnızlık demek…1988 yılı.
Fazıl Say Düsseldorf’ta 18 yaşında bir piyano öğrencisi…
Bir gün Köln’de Türklerin bir toplantısına davet ediliyor. Arif Sağ çalacak. Ondan önce salonu oyalayacak bir piyano dinletisi planlanıyor.
Flüt çalan arkadaşıyla “Harçlığı çıkarırız” düşüncesiyle gidiyorlar.
“Kahrolsun faşizm” sloganlarıyla karşılanıyorlar. Piyano resitali dinleyecek bir kitleye benzemiyor salondakiler… Fazıl ve arkadaşı çalarken nota sayfalarını çevirmekle hiç ilgisiz biri görevlendiriliyor.
Fazıl:
“Ben kafamı öne eğince şu sayfayı çevireceksin” diyor.
Piyanonun başına geçiyor. Başıyla flütçü arkadaşına “Başlayalım” işareti yapıyor. İşareti gören görevli daha ilk nota basılmadan sayfayı çeviriveriyor.
Fazıl ne olduğunu anlamadan flütçü arkadaşı “phfffff….” sesiyle kahkahasını püskürüyor, flütün içine doğru… Flüt, tükürükle doluyor.
Flütçü elde mendil flütünü temizliyor. Konser berbat oluyor. Senkron tutturamıyorlar. Salon gülüyor. Parça bitmeden konseri kesiyorlar.
Organizatör sahneye geliyor:
“Genç arkadaşlarımız iyi niyetle ellerinden geleni yaptılar. Bu seferlik olmadı. İlerde onları Türkiye’nin medarı iftiharı olarak alkışlayacağız” diyor.
Bunun bir kehanet olduğunu kimseler bilmiyor o zaman….
Fazıl Say dışında…
Özenilen hayat
Geçen hafta İsrail turnesinde, tatlı tatlı ısıtan bir Kudüs güneşi altında yemekte anlattı bu gençlik öyküsünü Fazıl…
20 yılda organizatörün kehaneti gerçekleşti ve o gençlerden biri Türkiye’nin gurur kaynağı oldu. Ancak Fazıl hala 18 yaşında harçlığını çıkarmak için piyano çalan o muzip çocuk havasında…
Üzerinde çizgili tişörtü, bacağında bol cepli eski kotuyla dünya turnesine değil de yaz kampına gelmiş gibi…
Dışardan bakınca herkesin hayalini kurduğu işi yapıyor:
Her gün başka bir kentte açıyor gözünü… Öğle yemeğini Capetown’da yiyor, ertesi gün Tokyo’da kahvaltı ediyor. Yeni insanlar, yeni dünyalar tanıyor her gün…
Gönüllü köle
Acaba…?
Bu güzel tabloyu bir de Fazıl’dan dinleyelim:
“Uçak yolculuklarını aklıma bile getirmek istemiyorum artık… Bu sıkıntıya katlanmak zorunda olduğumu biliyorum, o kadar! Yılda belki yüz yolculuk, belki daha fazla… Bulutları bile görmüyorum ki somurtmayı öğreteyim. Zincire vurulmuş gibiyim. Kitap bile okumak gelmiyor içimden… Kimi zaman düşler kuruyorum, kimi zaman konçertoları evirip çeviriyorum kafamda… Ama bunları çaresizlikten yaptığımı biliyorum hep… Zorla güzellik mi olur? Düşlerin de tadı kaçıyor, konçertoların da…” (“Uçak Notları”, Müzik Ansiklopedisi Y., 1999)Korkunç program
Bu bedbinliğin nedenini programından anlamak mümkün:
2 Mart’ta İsviçre’deymiş Fazıl…
5 Mart’ta İsrail’e gelmiş. Burada 15 günde 13 konser verecek.
25 Mart’tan 6 Nisan’a kadar Avrupa turnesini yapacak.
9 Nisan’da Amerika turnesi başlayacak.
15-23 arası Türkiye konserleri var.
28-29 Nisan İtalya…
2 Mayıs Güney Afrika…
7 Mayıs Avrupa turnesi…
Her gece, bir “dünya starı”nı izlemeye gelmiş ortalama 2 bin seyirciye en iyi olduğunu kanıtlamak zorundasın.
Ne stres…!Yalnızlık
Son 12 yıldır hep böyle, sırt çantasıyla yaşıyor.
Sabah 5’te kalkıyor, bazen bir havaalanı tuvaletinde tıraş oluyor, yüzünü kolonyalı mendille siliyor, uçakta kahvaltı yapıyor.
2006’da bu tempo ile 130 konseri var. Bu, 3 günde bir konser vermek, her gün bir başka ülkede, bambaşka otellerde gecelemek, dostlarını, ailesini, kızını, köpeklerini görememek, hiçbir yere yerleşememek, hepsinin ötesinde yalnız kalmak demek…
Zaten pek az akrabası ve arkadaşı olan bir tek çocuk için bu tempoda bir evi, bir düzeni, bir aileyi, bir ilişkiyi sürdürmek mümkün mü?Piyano: Hem dost, hem düşman
Nitekim geçen yıl, eşinden boşanmak zorunda kaldı Fazıl… Kızı Kumru’yu İsviçre konserine götürdüğünde görebildi.
İlk kez geçen yaz bir konseri iptal edip Patara’ya tatile gidebildi.
Ne çelişki:
Ona her şeyi, tatmini, şöhreti, parayı, bu hayatı kazandıran müzik, bunların hepsini teker teker geri almış adeta…
Çünkü oradan oraya koşturarak konser verirken ne tatmin olmanın imkanı var ne şöhretin tadını çıkarmanın ne para harcamanın…
0 yorum:
Yorum Gönder