Günlük hayatların her ânı kaos, her demi kargaşa maalesef. Korna seslerine takılan seslerimiz, bağrışmalara ve kargışlamalara doğru koşuyor. Nezaketten, nezafetten ve nezahetten uzağa düşüyoruz günbegün. Anlamlarını dahi yitirmiş, müşterisiz kelimeler dolanıyor dört bir yanda. Sahibini değil, bir ömürlük misafirlerini bekliyor bu içi boşaltılmış kelimeler. Keşmekeşliğe sürüklenen bir anafordur bu vakitler. Latif hitapların özlendiği, saygının bulunmaz bir Hint kumaşı addedildiği koridorların karanlığından geçiyoruz. Ne yazık ki, kültür zengini bir uygarlığın torunları, kısır sayılabilecek bir kelime dağarcığıyla fakir olmuş, anlaşmaya çalışıyor. Entelektüel boyutta değil sadece, tüm toplumsal bir hezeyan bu. Abur cubur güfteden, nahoşluk ve başıbozukluktan beslenen besteden oluşan bir müzik dünyamız var ne yazık ki. Her an ulaşılıp, çabucak tüketilebilecek ucuzlukta bir popüler kültür ve popüler müzik de cabası. Aylar ve hatta senelerce süren güfte-beste çalışmaları olurken geçmiş zamanda, üç-beş kelimeyle şarkılar tanzim edilir, iki üç mırıldanmayla da besteler bina edilir hâle gelmiş. Çok satan albümlerin sahipleri, ne yazık ki kendilerini, sanatın en üst perdesinde ve zirvesinde duruyor zannediyorlar artık. Müzik dünyamız da bu hercümerce boyun eğmiş vaziyette. “Halk da anlasın” safsataları sayesinde halka biçilen esvap da biçimsiz günümüzde. Halka cahil yaftası yakıştırma çabası, kültür ve sanat fakiri imajı çizmek de pek insaflı değil. Birileri cilalı imaj materyallerini kullanıp, renkli gazete kupürlerinde, beyaz camda görüntülendikçe, sanatın numunesiymiş gibi takdim ediliyorlar. Asıl üzüntü veren hâl ise, Türk musikimiz içinde kimliğine sahip çıkmış isimleri halka duyuramamak. “Gençler sıkılır, anlamaz bu müzikleri” masallarıyla uyutulan ve kaliteden yoksun büyüyen bir genç kuşak, elbet bu aldatmacalara bir gün uyanacak. Öz musikimize sahip çıkmış birkaç isimle tüm haftamı geçirdim desem yeridir. Kalan Müzik’ten gelen bir nâme, bir ses bu. Mızrabın Nefesi adlı huzurdan bahsetmek istiyorum. Neylerin ve tamburların semâsından, ilâhilerden, murassalardan, peşrevlerden geçip, bir müzikal huzura vasıl olmaya çalışıyorum. Dokuz farklı mücevherle süslenip, Mızrabın Nefesi’ni içime çekiyorum. Öncelerde “Yansımalar” adlı grup ile de isminden sıkça söz ettiren Aziz Şenol Filiz ve Birol Yayla ikilisinin bir projesi ve eseri Mızrabın Nefesi. Geçmişten geleni günümüze hatta geleceğe yansıtıyordu “Yansımalar”. Günümüzün bulanık havası yadsıyordu bir bakıma. Şimdilerde ise neyler ve tamburlarla örülü bir ağ, bir huzur zinciri kurmuşlar, musikişinas tüm dinleyenleri içine katıp döndürüyorlar. “Semâ safa, cana şifa, ruha gıdadır” mısraı uyarınca terennüm ediyorlar. Mızrabın Nefesi albümünden evvel A. Şenol Filiz ve Birol Yayla, beraber birçok çalışmaya imza attılar. “Dün dünde kaldı cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım” düsturunca, evvelki çalışmalardan ziyade bu albümün üzerinde durmakta fayda görüyorum. Bunun yanı sıra bu albümde Salih Bilgin gibi ney, Mehmet Kemiksiz gibi kaside ustaları mevcut. Ney taksimleriyle dinleyenleri üfüren, tamburun tellerine iliştirip mızrabıyla savuran Mızrabın Nefesi albümünde, ritim sazlarını da es geçmemeli. Davulların çaldığı Osmanlı devri bayram sabahlarını hatırlatıyor her nasılsa. Yarkın Ritim Grubu’nun kurucularından Fahrettin Yarkın ve genç yaşına rağmen başarılarıyla vurmalı sazlarda ileride de isminden çokça söz ettirmesi beklenen Türker Çolak perküsyondalar. Albümün beşinci parçası, Nikriz İlâhi’de durakalıyorum. Neyzen Salih Bilgin’in talebesi olan Volkan Yılmaz, taksim geçiyor neyiyle. Sonra mızrabın nefesi duyuluyor tamburun ciğerinden çıkarken. Koro, hep bir gönülden meşk ediyorlar Hz. Yunus Emre’nin ağzından: “Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur.” Sonrasında Mehmet Kemiksiz o billur yorumuyla kasidesine kavuşuyor: “Semadan sırrı tevhidi duyan gelsin bu meydâne / Derun içre bugün Allah diyen gelsin bu meydâne.” Kemiksiz’in kasidesi biterken de hep bir dilden söylenen o mısralarla içim, huzurda eğilip hayranlığa eriyor: “Bir dem gelir döner Cebrail’e / Rahmet saçar her mahfile / Bir dem gelir gümrâh olur / Miskin Yunus hayrân olur.” |
AYŞENUR AYKUT
(Alıntıdır.)
0 yorum:
Yorum Gönder